21 Mayıs 2024 - Salı

Şu anda buradasınız: / LÜBNAN’DA SİYASET DENKLEMİ VE SEÇİMLER
LÜBNAN’DA SİYASET  DENKLEMİ VE SEÇİMLER

LÜBNAN’DA SİYASET DENKLEMİ VE SEÇİMLER Ahmet VAROL

Lübnan, İslam orduları tarafından 636’da Hz. Ömer (r.a) zamanında fethedildi ve Şam (Suriye) eyaletine bağlandı. Lübnan da Suriye gibi raşid halifeler döneminden sonra sırasıyla Emevi, Abbasi, Mısır hükümdarları, Selçuklular, Eyyubiler ve Memlüklerin hâkimiyetinde kaldı. 1516’da Osmanlı hâkimiyetine geçti ve I. Dünya Savaşı sonuna kadar 400 yıl süreyle Osmanlı idaresinde kaldı. Osmanlılar Lübnan’ı merkezden tayin ettikleri bir vali vasıtasıyla yönettiler. Ancak ülkede yaşayan etnik unsurların kendi inanç ve geleneklerini uygulamalarını sağlayacak şekilde örgütlenmelerine de fırsat tanıdılar. 1918’de Lübnan Fransızlar tarafından işgal edildi. Fransızlar ülkedeki Marunilerle işbirliği içine girerek Müslümanlara baskı yapmaya başladı. Fransız işgali 22 Kasım 1943 tarihine kadar sürdü. 1 Ocak 1944’te de Lübnan’ın bağımsızlığı resmen tanındı.
Bu ülke, İslam’ın hakimiyetinde kaldığı süre içinde sürekli huzur ve barış içinde kaldı. Ama Fransız emperyalizmi 25 yıl süren hakimiyeti döneminde hem kendi kültürünü angaje etmek için bütün yollara başvurdu hem de bu ülkenin topraklarında yaşayan farklı dini ve etnik unsurları birbirine düşman etmek için fitne tohumlarını ekti. 
Ayrıca uluslararası emperyalizmin İslam coğrafyasının kalbine sapladığı bir hançer durumundaki İsrail işgal rejimi de Lübnan’la sürekli yakından ilgilendi. Özellikle bu ülkeye sığınan Filistinli mültecilerin kendi açısından tehdit oluşturabilecek faaliyetlerinin engellenmesi için bütün kirli yöntemlerden ve araçlardan yararlandı. Bu amaçla ülke içindeki muhtelif siyasi oluşumlarla ve unsurlarla işbirliği içine girerek Filistinlilerin faaliyetlerini kontrol altında tutmaya çalıştı. 
Ayrıca Lübnan muhtelif küresel ve bölgesel güçlerinin hesaplarının kesişme noktasında yer almaktadır. Fransa her ne kadar bu ülkeden işgal güçlerini çektiyse de elini çekmiş değildir. Ülkede gerçekleştirdiği kültür istilasının devam etmesini sağlamak için lobicilik faaliyetlerini sürdürüyor. 
ABD hem kendi çıkarları hem de İsrail işgal rejiminin hesapları için ülkeyle yakından ilgileniyor. Bu amaçla bu ülkeye bazı önemli yatırımlar da yaptı. 
Özellikle Hafız Esed döneminde Suriye, Lübnan’ı kendi arka bahçesi olarak görüyordu. O yüzden uzun süre askeri yönden de kortrol etmek için ülkede askeri güç bulundurdu. 1989 Taif Anlaşması’ndan sonra askerlerini kademeli olarak çekmeye başladıysa da siyasi etki gücünü muhafaza etmeye devam etti. 2005’te Lübnan Başbakanı Refik El-Hariri’nin öldürülmesinin arkasında Suriye istihbaratının olduğu şüphesi Şam yönetimini Lübnan’dan elini çekmeye zorladıysa da Baas rejiminin sözcülüğünü yapan siyasi oluşumlar ve partiler, ülkedeki varlıklarını sürdürdüler. Ayrıca Suriye, İran vasıtasıyla Lübnan’da yeniden bir siyasi güç elde etmeyi başardı. 
Lübnan’da Caferi Şiilerin toplumun önemli bir kısmını oluşturmaları, dünyadaki Caferilerin lideri olmaya çalışan İran Şiilerinin buraya yakın ilgi duymalarına sebep oldu. İran’daki Şii cemaatin, Lübnan’a yönelik faaliyetleri Humeyni devriminden çok önce başlamıştır. Ancak Humeyni devrimi sonrasında daha sistematik hale gelmiş ve devlet desteğini kazanmıştır. Onun desteklediği gibi yönlendirdiği Hizbullah örgütünün Güney Lübnan’ı uzun süre işgal altında tutan siyonist işgalcilere karşı silahlı direniş içine girmesi, onun siyasi arenada da bileğinin güçlenmesine, bu da İran’ın Lübnan’daki siyasi mekanizmada ağırlığının artmasına  imkan sağladı. 
Gerek Fransız işgalcilerin ektiği fitne tohumları ve gerekse de İsrail istihbaratının karanlık oyunları yüzünden ülke bağımsızlığını elde etmesinin üzerinden 15 yıl bile geçmeden, 1958’de kendini bir iç savaşın içinde buldu. Bu savaşın bir cephesini, Filistinli mültecilerden ve onların siyasi örgütlerinden rahatsız olan fanatik hıristiyanlar oluşturuyordu. Diğer tarafında ise onların saldırılarına hedef olan Filistinliler ve bu saldırıları engellemeye çalışan yerli Müslüman halk vardı. 
İç savaşı fırsat bilen siyonist işgal devleti de Filistinlilerin silahlı militanlarını bu ülkeden çıkarmak amacıyla, 3 Haziran 1982’de Londra büyükelçisinin bir saldırı sonucu yaralanmasını bahane ederek 6 Haziran 1982’de Lübnan’ı işgal etti. İsrail’in Londra büyükelçisinin yaralanması olayının savaşa gerekçe oluşturma amaçlı bir senaryo olduğu da olayla ilgili değerlendirmelerde dile getirildi. 
İşgalci siyonistler, kendilerinin girmesinden önce Filistinli direniş gruplarına karşı savaş başlatmış olan hıristiyan milislerle işbirliği içine girdiler. Hıristiyan milislerin de büyük çoğunluğu, Falanjist Parti’nin (Hizbu’l-Ketaib) askeri kanadı niteliğindeki Lübnan Güçleri (El-Kuvvatu’l-Lubnaniyye) isimli gerilla örgütünün saflarında toplanmıştı. Bu örgütü de Falanjist Parti’nin başkanı Beşir Cemayel (Arapça’da Cumeyyil deniyor) kurmuştu. Sabra ve Şatilla katliamlarını, siyonist işgal işgal güçlerinin gözetimi altında gerçekleştirenler de işte bu örgütün militanlarıdır.
Siyonist işgal güçleri, FKÖ’nün milis güçlerini silahlarını geride bırakarak Lübnan’ı terk etmeye zorladıktan sonra 1985’te başkent Beyrut’tan çekildi. Ama Güney Lübnan’dan, 2000 yılında Hizbullah direnişi karşısında yenilgiyi kabul ederek çekilmek zorunda kalmasına kadar askeri varlığını korumaya devam etti. Bu bölgede, hıristiyan milislerden Güney Lübnan Ordusu (SLA) adı verilen vurucu tim de oluşturmuştu. Ancak İsrail’in çekilmesiyle SLA da dağıldı. 
Lübnan’daki iç savaşın bitirilmesi için 1989’da Suudi Arabistan’ın Taif şehrinde Taif Anlaşması adı verilen bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmayla Hizbullah’ın Güney Lübnan’daki İsrail işgal güçlerine karşı savaşan İslami Direniş milisleri dışındaki bütün gerillaların silahlarının toplanması, parlamentonun oluşturulması için seçimler yapılması ve tüm ülkeye hükmedecek sivil bir hükümet kurulması konusunda anlaşma sağlandı. 
Parlamentodaki sandalye sayısı 128’e çıkarılırken, kontenjanlar da artışa göre yeniden belirlendi. Taif Anlaşması sonrası yapılan düzenlemeye göre parlamento sandalyeleri Hırıstiyan kabul edilen kesimlerle Müslüman kabul edilen kesimler arasında yarı yarıya yani 64-64 paylaştırılır. Buna göre Hıristiyanlara tahsis edilen sandalyelerin 34’ü Arap Katolik olarak bilinen Marunilere, 14’ü Rum Ortodokslara, 8’i Yunan Katoliklere, 5’i Ermeni Ortodokslara, 1’i Ermeni Katoliklere, 1’i Protestanlara, 1’i de diğer hıristiyanlara; Müslümanlara tahsis edilen sandalyelerin 27’si Sünnilere, 27’si Caferi Şiilere, 8’i Dürzilere, 2’si de Nusayrilere verilmektedir. 
Ancak bir siyasi partinin farklı kesimlerin kontenjanlarından o kesimlere mensup kişileri seçmek şartıyla aday göstermesi mümkündür. Bununla birlikte dini ve mezhebi kesimler genellikle kendilerini temsil ettiklerini düşündükleri siyasi partilere yönelmektedir. Bu yüzden belli bir siyasi partinin parlamentoda çoğunluğu elde etmesi pek mümkün değildir. Bundan dolayı farklı partiler bir araya gelerek ortak cephe oluşturmaktadır. 
Lübnan’da son olarak 15 Mayıs 2022 tarihinde parlamento seçimleri yapıldı. Bundan önceki seçimler ise, dokuz yıllık bir aradan sonra 6 Mayıs 2018 tarihinde yapılmıştı. 
2018 seçimlerinde, 8 Mart ve 14 Mart İttifakı adında iki önemli ittifak oluşturulmuştu. Bunlardan 8 Mart İttifakı içinde Hizbullah, yine Şiilere ait sol çizgideki bir siyasi parti olan Emel Partisi ve Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın yönlendirdiği Özgür Yurtsever Hareketi başı çekiyordu. 
14 Mart İttifakı’nın başını çeken parti 2005’te öldürülen eski başbakan Refik El-Hariri’nin oğlu Sa’d El-Hariri’nin genel başkanlığını yaptığı Gelecek Partisi’ydi. Bir önceki seçimlerde parlamentoda 33 sandalye elde eden Gelecek Partisi 2018 seçimlerinde ciddi oranda oy kaybettiği için kazandığı sandalye sayısı 21’e düşmüştü. 
O yüzden 8 Mart İttifakı parlamentoda toplamda 71 sandalye kazanarak çoğunluğu elde etti. 
15 Mayıs 2022 seçimlerinde ise 8 Mart İttifakı’nın parlamentodaki sandalye sayısı toplamda 60’a düştüğü için çoğunluğu kaybetti. Fakat bu ittifaka dahil olan partiler içinde en fazla oy kaybeden Mişel Avn tarafından yönlendirilen Özgür Yurtsever Hareketi oldu. Onun sandalye sayısı 29’dan 17’ye düştü. Şii Emel Partisi ise sadece 1 sandalye kaybetmiş ve parlamentodaki üye sayısı 16’dan 15’e düşmüştü. İttifak içinde, arkasındaki Suriye ve İran desteğinden dolayı ipleri elinde tutan güç olarak bilinen Hizbullah ise sandalye kaybetmemiş, daha önce 13 olan sandalye sayısını muhafaza etmişti. Ayrıca Caferi Şiilere tahsis edilen 27 sandalyenin tamamını yine bu iki parti kazanmıştı. 
14 Mart İttifakı’nın başını çeken Gelecek Partisi, 2022 seçimlerine hiç girmedi. Ancak onun kitlesel tabanının oylarının çoğunlukla bağımsız adaylara kaydığı görüldü. Bu yüzden parlamentoda bağımsız milletvekili sayısı 13 oldu. Böylece bağımsızlar siyasi pazarlıklarda önemli kilit rolü oynayabilecek bir konum kazanmış oldular. 
Bu arada Hıristiyan kesimin oylarının önemli bir kısmını elde ederek parlamentodaki sandalye sayısını 18’e çıkaran Lübnan Güçleri’nin yukarıda sözünü ettiğimiz ve Beşir Cemayel’in kurduğu milis gücünün siyasileşmiş şekli olduğunu hatırlatalım. Ancak bu hareketin daha sonra Falanjist Parti’yle yolları ayrılmıştır ve ikisi ayrı parti olarak seçimlere girmektedir. Lübnan Kuvvetleri Partisi’nin lideri Semir Ca’ca da Sabra ve Şatilla katliamlarında birinci derecede suçlu görüldüğünden ömür boyu ağır hapis cezasına çarptırılmıştı. Fakat Refik Hariri’nin öldürülmesinden sonra yaşanan ve Sedir Devrimi adı verilen olaylardan sonra Fransa ve ABD başta olmak üzere bazı dış güçlerin talepleri doğrultusunda serbest bırakıldı. 
Bu durumda her ne kadar parlamentoda 8 Mart İttifakı çoğunluğu kaybettiyse de 14 Mart İttifakı’da çoğunluğu elde edebilmiş değil. Dolayısıyla hükümet formülünün oluşturulmasında kilit rol bağımsızlarda olacak. 
Bağımsızlar göründüğü kadarıyla 14 Mart İttifakı’na yakın duruyor. Ama dünyevi çıkarlar, hesaplar vs. onların tavır değiştirmesinde etkili olabilir. Bu durumda 8 Mart İttifakı birkaç milletvekilini daha yanına çekerek yeniden iktidarı ele alabilir. 8 Mart İttifakı’na dahil olmayan tüm partiler ve bağımsızlar aralarında işbirliği yaparsa o zaman bu cephe hükümet kurabilir. 
Ama göründüğü kadarıyla mevcut aritmetikte bu cephenin en güçlü partisi de Semir Ca’ca’ liderliğindeki Lübnan Kuvvetleri Partisi. Eğer hükümeti onun partisinin başı çekeceği bir cephe kurarsa o zaman da ipler, Suriye’de Beşşar Esed’le işbirliği yapan oluşumdan, Sabra ve Şatilla’da Ariel Şaron’la işbirliği yapan siyasi oluşuma geçmiş olacak.

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul